Music, Books, Internet, Writing, Live Performances, Sport...
Sahil çok sessiz bu gece... Ay ve yildizlar, bu igrenç sehrin sahte isiltisindan lanetlenmisçesine diledikleri gibi parlayamiyorlar, zincirliyorlar kendilerini herkes gibi, her sey gibi. Bu sahil huzur veriyor bana. Gerçi bu huzurun ne kadari gerçek onu da bilmiyorum ya; ama yeter, artik soru sormaktan yoruldum. Özellikle de bu soruyu… Yanitlayamamaktan korktugumdan belki de… Yoruldum. Gecenin bir yarisi oturmus dalgalarin kayaliklara vurusunu seyrediyorum. Beyaz köpükler sevisircesine atiliyorlar, akiyorlar kayaliklara. Iki asigin sevismesindeki -çogu zaman ikiyüzlü- o müthis, tutku, heyecan dolu, sonu gelmesin diye yalvarilan anin, büyüsünü görüyorum karsimda… Ates gibi yanan, terden sirilsiklam olmus iki çiplak ten. Inlemeler, titremeler, ter, ates ve… Ve dalgalar kiyiya vurmaya devam ediyor. Irkiliyorum birden… Sahil çok yalniz bu gece ama anlatamiyor yalnizligini. Peki ya sen insanoglu, sen nasil anlatirdin yalnizligini; gülerek mi? Aglayarak mi? Her seye bosvererek mi? Yoksa insanlari kullanarak mi? -Acaba, sen mi kullaniyorsun insanlari; hayir sadece kullandigini saniyorsun, asil onlar kullaniyorlar seni. O kadar körsün ki fark edemiyorsun- Özgürlügünü ilan edememek bu kadar mi yikiyor seni? Bu kadar mi öç almaya yöneltiyor? Bilhâssa kendisini sevene karsi bu savunma mekanizmasini uygulamak müthis haz veriyor insana. Asil suçluyla, hayatla ugrasmak yemiyor tabi. Zor geliyor, hayata savas açmak. Ama olsun, en büyük sensin sonuçta. Anlamsiz bir zafer kazanmissin; seni seveni terk ederek yalnizliga. Uyan artik, sen yalnizligi anlayamamisken karsindakini nasil terkedebilirsin ki yalnizliga. Iste sahil ve insan, birbirlerinin yalnizligini birbirlerine anlatmaya gerek kalmadan kavrayan ve yasayan iki siki dost. Acaba sirf bunun için mi vazgeçemiyorum bu pis sehirden, yalniz bu sahil mi beni tutan? Hayir… Gecenin bir yarisi ve ben hala oturmus yakamozu izliyorum… Bugüne kadar neredeydim bilmiyorum, bundan sonra nerede olacagimi da… Bildigim tek sey simdi burada oldugum, bir yok olusun ortasinda. Ilerisini düsünmekten nefret ediyorum, ama gelecek denen sonsuz bosluk seçim yapmaya zorluyor beni. Hep bir seçim yapmak zorunda mi kalacagim? Seçmeme özgürlügüm yok mu benim? Evet yok! Unutmusum, özgürlük verilmez alinir degil mi? Sükür umudum var, umutsuzlugu umut edebiliyorum her zaman. Yok olusu karsilama gücünü tasiyabiliyorum içimde… Bir insanin intiharla olan flörtü neye benzer? Hangi kitapta yazar böyle büyük bir ask? Kimin toprakla evlenmeye cesareti vardir? Ya da -baska bir deyisle- kimin gücü yeter yasamla sevismeye? Yasamak ölmek demek midir? Peki ya ölüm o da yeni bir yasam sansi mi? Neden geldik biz bu lanetlenmis hapishaneye? Nereden geldik? Asirlarca, önceden yazilmis kaderimizle, belirlenmis kogusumuzda yasadik ve hep çikacak affimizi bekledik, tamamlayabilmek için ölümle olan flörtümüzü, evlenebilmek için toprakla… Geri alabilmek için özgürlügümüzü... Bekledik, asirlarca…Kadiköy, Moda Sahili, 03.01.2000SAYAT AYIK
All Kinds Of: Rock, Metal, Alternative, Jaz and Blues...
Seven, Devil's Advocate, Fight Club, V For Vendetta...
NTV, CNBC-e (www.ntvmsnbc.com)
J.P. Sartre, Albert Camus, Umberto Eco, Patrick Suskind, Ingvar Ambjörnsen, Tom Robbins, Alexandre Dumas, Dostoyevski, Tolstoy, Kafka, Aldus Huxley, Gothe, Oscar Wilde, Charles Bukowski, John Fante, Irvin D. Yalom, William Saroyan, Milan Kundera, Cervantes...